31 Mart 2013 Pazar

Nuxe, Missinem öneriyor

 Teşekkürler NUXE
 
Nuxe çok severek ve içeriğinden dolayı güvenerek kullandığım bir marka. Nuxe ürünlerinin en önemli özelliği zararlı kimyasal ve paraben içermemeleri. Özellikle iyi bir cilt ürünü almak isteyenler ve hala tanışmayanlar varsa size tavsiyelerim var.
  • Öncelikle şu meşhuuur bakım yağını - Nuxe Huile Prodigieuse - lütfen hafızaya kaydedip, alınacaklar listenize ekleyin, çünkü tek şişede saç, yüz ve cilt bakımını bir arada bulmanın rahatlığını yaşatıyor.Kokusu da muhteşem ki parfüm olarak kullananlara şaşmamak gerek.

guzellik nuxe huile mkle
Nuxe Huile Prodigieuse çok amaçlı bakım yağını, saçım nemliyken kullandığımda saçlarımı yumuşatıp parlatıyor ve nemlendiriyor üstelik çok daha kolay taranıyor.%96 doğal içeriğiye sahip olan bu yağ saçları besliyor, onarıyor ve ışıltı katıyor.
Bakım yağının %30 'u makademya, fındık, hodan, sarı kantaron, tatlı badem ve kamelya’dan oluşan 6 değerli bitkisel yağ kokteylinden oluşuyor.
  • Nuxe'ü bu kadar sevdiren çok amaçlı ürünlerinden bir diğeri de Nuxe Brightening Program BB Cream; cilt yüzeyindeki pürüz, leke, ince çizgi ve koyulukların kapatılmasına yardımcı olurken cilde aydınlık da veriyor üstelik SPF 30 güneş koruma faktörlü. Makyaj zemini olarak en ideal kremim oldu bu özellikleri ile.
  •  Nuxe Gelee Exfoliante Douce - Gül Yaprağı Hassas ciltler için yüz peelingi 
Hassas ciltleri ilgilendiren ve benim peeling tabularımı yıkan bir ürün. Ben peelingten korkan biriydim :) çığlık atıp kaçasım gelirdi. Çünkü hassas ve kızarmaya yakın bir cilde sahibim, kullandığım yanlış peelinglerin bazıları kuruttu bazıları çok ağır geldi hatta cildimi çizenler bile oldu :( ben de küstüm peelinglere, bu ürünü de korka korka kullandım öncelikle gül kokusu ile beni yumuşattı ve nazik yapısı ile de güzelce arındırıp cildimi sakinleştirdi. Böylelikle "peelingle" aramız düzelmiş oldu :) Haftada en fazla iki kez ıslak yüzüme uyguluyorum.

  • Nuxe Nuxellence Jeunesse Enerji veren Anti-Aging Bakım Kremi  Henüz anti-aging ürünlere başlamadığım için bu ürünle annemi mutlu etmeyi düşünüyorum. Ürün cilin gençliğini korumayı, enerji vermeyi, kırışıklıklara etki ederek cildin daha diri görünmesini vaad ediyor. 




 

Ojelerimiz hemen kurusun.

Oje sürmek benim için rahat bir aktivite olmamıştır. Ya tam uyumak üzereyken, yarın ne giycem telaşını atlatıp, kıyafetlerimi hazırladıktan sonra ya da tam evden çıkmak üzere "Amaa bu kıyafetle bu renk oje olmaz ki" anında acele acele de sürdüğüm için genellikle bozulur. Çoğumuzun yaşadığı :) uyumadan önce oje sürdüysek nevresim izi olmasın diye hareketsiz bekleyip sağa sola bile dönemeyiz :)

İşte ben bu ürünü keşfedince tüm bu cebelleşmeler geride kaldı :) Niye daha önce bir oje kurutucu kullanmayıp kendime eziyet etmişim bilmiyorum ama bu sanırım en iyilerinden! Çünkü sprey olanların matlaştırdığını biliyorum ama Essence'in Nail Art Express Dry Drops oje kurutucusu aynı zamanda cila gibi parlatıyor da. Tırnaklarımı kısacık kesip, Pastel'in iki kat sürdüğüm hindistan cevizi kokulu ojesinin üstüne bu ürünü uyguladım ve sonuç mükemmel.

Bu arada fiyatı çok uygun : 5.95 di sanırım.

25 Mart 2013 Pazartesi

Floransa

Çok sevdim seni Floransa!

Sabah erken saatte Roma Termini'den bindiğimiz hızlı trenle (seyahat çok rahattı, bilet almak için trenitalia.com)  yaklaşık 2.5 saatlik yolculukla Floransa'ya ulaştık. Roma'dan sadece 2.5 saatlik uzaklıkta olsak da, çok daha farklı, güzel bir şehir bizi karşıladı, aslında hala İtalya'daydık. Hemen bir harita aldık ve yürüyüşle çok rahat gezilecek bir şehir olduğuna sevindik hem böylece bir güne çok şey sığdırabilecektik.
İlk dikkatimizi çeken, merkeze yakın bir yerde kurulan "San Lorenza"açık hava pazarı oldu. Hediyelik eşyalar, deri eşyalar oldukça fazlaydı ama alınacak doğru düzgün bir şey yoktu.
Aslında niyetimiz sadece salı günleri kurulan, Floransa'nın en büyük açık hava pazarı olan Le Cascine'ye gitmekti ama zamanımız malesef yetmedi.
Yine şehri keşfe çıkmadan başka bir pazarla - Mercato Centrale - daha karşılaştık bu seferki türlü yiyecek ve içecek pazarıydı.Baharatlar, kurutulmuş sebzeler, balzamik soslar zeytinyağları, makarna sosları daha neler neler. Üstelik halka karışmak da çok eğlenceliydi.
Ama biz;Bir an önce, burda yetişmiş ve eserleri ile Floransa'ya zerafet ve güzellik katmış Leonardo da Vinci, Michelangelo, Machiavelli , Dante ile tanışmak istiyorduk. 
Bir de şu Medici ailesi var tabi, sanatçı ruhlu ve zengin bu aile, 15.yy Floransa'da rönesansın başlaması için sanatçıları destek olmuş. Gösterişli, süslü mekanlar yaptırmış, Floransa'yı bir sanat müzesine çevirmiş bir aile.

Santa Maria del Fiore" ("Çiçeklerin Meryem Anası) Duomo'ya geldiğimizde böyle bir sanat eseri karşısında adeta büyülendik. Beyazın üstünde, dantel gibi işlenmiş yeşiller, pembeler o kadar romantik bir etki yaratıyor ki...

Burdan sonra yine çok merak ettiğim Piazza Della Signoria meydanına ulaştık. Meydan sanat öğrencileriyle, turistlerle, öyle hareketliydi ki bizi hemen içine aldı, Herkes gördüğü güzellikler karşısında nereye bakacağını şaşırmış bir şekilde fotoğraf çekiyor, koşturuyor ama bu telaş hep bu sanat eserlerine verilen değeri gösteriyordu.
Meydanın ortasındaki, etrafı heykellerle süslü, Neptün Çeşmesi ve Michelangelo'nun ünlü heykeli David'in bir kopyası da burda bulunuyor.



Ama David'in orjinalini görmek istiyorsanız, şu ünlü Medici ailesi tarafından kurulan  Accedemia'ya gitmeniz gerekiyor.

Meydanla hemen bitişik köşede bulunan en eski sanat müzelerinden biri olan Ufizzi Galerisi'ne ise mutlaka önceden rezervasyon yaptırın.Aksi halde, Medici ailesine ait koleksiyonları ve değerli parçaları görmek için 2 saat kadar kuyruk beklemeniz gerekebilir.
Arno Nehrine, Vecchio köprüsüne de uğramamak olmaz; olduğu gibi ve
"Bizi bu halimizle de sevin derler gibi " gözüken dökük halleriyle
nehrin üzerine kurulmuş binalar, evler sevimli bir izlenim bırakıyorlar.



Köprüden geçip, 13 numaralı otobüse binince de  Michelangelo Tepesine (Piazze Michelangelo) çıkıp, manzaraya hayran kalıyorsunuz, yanınıza mutlaka atıştıracak birşeyler alıp manzaraya karşı keyifli zaman geçirebilirsiniz.Şehre yüksekten bakarak, yürüdüğünüz sokakların, muhteşem binaların hepsini aynı karede görmek bir başka güzel.

 





Floransa için Olmazsa olmazlar!
  • Michelangelo Tepesine mutlaka çıkın.
  • Eğer vakit varsa en büyük açık pazar olan Le Cascine'ye gidin 
  • Arno Nehrinin üzerinde bulunan Ponte Vecchio'yu mutlaka görün.
  • Turistik hediyeler için San Lorenzo pazarını, yiyecek alışverişi için de Mercato Nuovo pazarına gidin.
  • Floransa'nın en büyük kilisesi Duoma'yı görüp hayran kalın, kendinize güveniyorsanız, kubbeine çıkıp, bir kez daha manzara'ya hayran kalın. 
  • Michelangelo'nun David'ini orjinal veya kopyası :) mutlaka görün  
  • Giardino Baboli, eğer vakit varsa bu güzel bahçeye gidip, güzel bir mola verin 
  • Pizza, dondurma, tiramisu yemeden kahve içmeden, ( Tiramisu için, Floransa'nın en eski pastanesi olan Gigli'de biraz pahalıya gelse de tiramisu - kahve keyfi yapın.)


 Floransa'nın amblemi ayakkabılarıma ait görselle, yazımı bitiriyorum :)

24 Mart 2013 Pazar

İtalya gezisi - Roma -


Nasıl anlatsam ... nerden başlasam ? ...

Uzun uzun tarihi bilgiler verip sizi sıkmamaya çalışıyım diyorum ama anlatacak okadar çok yer var ki en kısası bile uzun olabilir. Ama bana kalırsa internetin çok detaycı, gereksiz bilgilerini de boşverin çünkü bazen yanıltıcı olabiliyor. Bize aa şuraya mutlaka gidin dedikleri yere zar zor gidip sadece bir parkla, anlamsız bir kaç kalıntıyla :) karşılaştığımız da oldu. Boşa yorulduğumuzla kaldık :) Ben oyüzden size banko bilgiler vericem.

 
Öncelikle Roma'yı fazlasıyla göç almış, hatta İtalyanlar Roma'dan resmen kaçmış, rahat insanları, dökük ve pis sokaklarına rağmen bir okadar da nefis yemek ve tatlıları, güzel tarihi binaları olan bir şehir diye anlatmaya çalışıyım.
 
Özetten detaya... Baştan alalım, havalanına ulaştığınızda, uzunca bir pasaport kuyruğundan sonra, yüzünüze bile bakılmadan yapılan kontrol ile :) Roma' ya merhaba dedik. Şehir merkezine (Termini) ulaşım çok kolay, taksi tercih etmezseniz (50 euro + bagaj) 5 euro ile otobüslerle, 15 euro ile de metro ile ulaşılabiliyormuş.Termini'ye varınca hayır burası Roma olamaz biz ya Hindistan'a ya Bangladeş'e geldik diye kaçmaya kalkmayın :)) Özellikle 105 nolu otobüse lütfen binmeyin :) bildiğiniz mülteci otobüsü gibi, her çeşit insanla tıklım tıklım dolu.

Termini'ye ulaşınca hemen 30 euro'ya Roma Pass card alın, 2 müze'ye ücretsiz giriş (ilerde anlatıcam)ve üç gün boyunca ulaşımdan faydalanın.

Oteliniz ise tam merkezde olmalı, Bizim otelimiz (Euro stars Aeterna, çok temiz, kaliteli ve muhteşem kahvaltılı) çok güzeldi ama biz şu 105'e binmek zorunda kaldık her indiğimizde de bir oh çektik :)
 
Roma'nın en önemli simgesi Kolezyum -
 
 Önce Collesium - Foro Romano - Palatino üçlüsünden başlayın, hepsini Roma Pass ile 1 bilet hakkını kullanarak gezeceğiniz gibi Collesium'da sizi bekleyen uzunca bir kuyruğa el sallayıp hiç beklemeyin. Collesium'un dışı içinden daha etkileyici, tam fotoğraflık.
Çok eskiden kölelerin savaştığı ve insanların gösterileri izlediği bu mekanlar mutlaka görülmeli. Kolezyum'un hemen önündeki Arch of Constantine (Constantine zafer takı)yı da unutmayalım.Konstantin’in zafer kazanması üzerine 312’de tamamlanmış,  Konstantin'in bu zafer sonunda Hristiyan olmaya karar vermesiyle, Roma’nın parlak dönemi sona ermeye başlamış.

 
 
 
 
 
Victoria Emanuele anıtı
 
Palatino'dan çıkınca, Roma'nın en geniş ve turistik caddesinde - Via del Corso - yürüyor olacaksınız ve karşınızda, Romalıların şehirlerine yakıştırmadığı, Victoria Emanuele II anısına yapılmış devasa beyaz renkli bir anıt olacak. Eski bir eser zanneden biz dahil :) tüm turistlerin fotoğrafını çektiği bu anıt, 19 yüzyıl sonlarında tasarlanmış.
Anıtın bulunduğu meydan Venedik Meydanı (Piazza Venezia), bu meydandaki bakonlu bina Rönenans eseri ve bu Mussolini’nin konuşma yaptığı meşhur balkon.








Sırada Pantheon var ...

 
Emanuela anıtını arkanıza aldığınızda önce Pantheon’a sonra da Piazza Navona’ya çıkabilirsiniz. Pantheon M.S. 118-125 arası yapılmış. Dışarıdan bakıldığında kolonlar üzerinde üçgen bir yapı olarak görünür, oysa ışık, hava alınabilmesi için kubbenin en üst kısmında bir açıklık var. Orjinalliği budur. Odönem için ve hatta hala harika diyebileceğimiz bir eser ortaya çıkarılmış. Rafael’in mezarı bu binada.
 

Pantheon’un bulunduğu meydan (Piazza della Rotonda) da en sevimli meydanlardan biri, özellikle tam ortasında yer alan çeşmesi çok sempatik.

... Piazza Navona ...

 
Pantheon’u solunuza alıp ilerlerseniz levhaları takip edip Piazza Navona’ya ulaşabilirsiniz. Barok Roma’nın en önemli simgelerinden biridir bu meydan. Meydanın tam ortasındaki çeşme (Dört Nehir Çeşmesi) Bernini’nin eseridir, Nil, Ganj, Tuna Nehri ve Rio de la Plata Nehri temsil edilmiş.

 
Meydan boyunca güzel kafeler var ama meydandaki ünlü dondurmacıdan mutlaka dondurma yemelisiniz, Gerçek İtalyan dondurması dedikleri tam da bu. Nefis !
 
Aşk çeşmesi

Biz Aşk Çeşmesi diyoruz ama Roma için Trevi Çeşmesi. İlk görüşte biraz şaşkınlık yaşayabilirsin, çünkü çeşmenin fotoğraflarından meydanın bu kadar küçük olduğunu anlayamıyorsun.
 
Çeşmenin önemi Fellini’nin Dolce Vita filmindeki Anita Erkberg’in çeşmeye girmesinden kaynaklanıyor, Bir de tabi para atıp, dilek dileme efsanesi var. 




Trevi Çeşmesi’ne yakın olan en turistik yer İspanyol Merdivenleri, yürüme mesafesi, haritadaki yollara bakarak bulabilirsin. Burada bulunan İspanyol Büyükelçiliği nedeniyle İspanyol Merdivenleri deniliyor. Merdivenin sol kenarında İngiliz Çay Evi var, keyifli zaman geçirdik biz. Merdiveni arkana aldığında karşına çıkan cadde Via Condotti, en meşhur mağazalar burada, Prada, Dior, Versace vs. vitrinleri çok küçük, ama içleri son derece güzel.
Corso Caddesi’nin sonunda Piazza de Popolo Meydanı var, meydanın sonunda sağ kolda gösterişsiz bir kilise var. Bu kilisenin içinde iki tane Caravaggio resmi görebilirsin, kilisenin arka kısmı Dan Brawn’ın eserinden uyarlanan Melekler ve Şeytanlar filminde kullanılmış.
 
Meydan'dan doğruca yürüdüğünde Galleria Borgese - Villa Borgese isimli büyük parkı göreceksin. Bernini’nin en güzel heykelleri, Caravaggio’nun en güzel eserleri burada sergileniyor, ama kapıdan bilet satışı yok, internetten 3 gün önce satın alınabiliyor, çok vakit varsa görülebilir.

Manzara masalları aratmıyor değil mi?

Bir başka güne ayırabileceğiniz geziler

Castel Sant Angelo, Vatikan’la Tiber Nehri arasında, İmparator Hadrian’ın mezarı olarak yapılmış, kendisi tarafından, M.S.130-9 arasında, kaleye dönüştürülmüş, bir ara hapishane olmuş, Cem Sultan burada hapsedilmiş. Buraya ulaşan yaya köprüsü çok meşhur, özellikle çok güzel heykelleri ile.



Ve tabiki Vatikan ...
 
Herşeyden önce söylemeliyim ki Roma gezimiz sırasında çok tarihi bir ana tanık olduk. Yeni Papa biz ordayken seçildi. Beyaz dumanı gördük.
 
 
Vatikan (St. Peter Kilisesi)-Termini arasında 40-64 nolu otobüsler en çok kullanılanları. Bu yol turistik güzergaha da uygun.

Vatikan deyince St. Peter Kilisesi ve Vatikan Müzeleri anlaşılıyor, zaten yan yana bunlar. St. Peter Kilisesi (Basilico St. Pietro)’ne girişte eşya kontrolü var, girmeden önce sağ tarafta bir kuyruk daha olacaktır, bu kubbeye çıkış kuyruğu. Kubbeye çıkış baya zahmetli ama çok güzel bir manzarası var, çıkmaya değiyor.


 
Müze gezisinin en sonunda Sistine Şapel görülebiliyor, Michelangelo tavan süslemelerinde Adem’in yaratılışı, Adem ile Havva’nın cennetten kovuluşu, Dünya’nın yaratılışı, Nuh Tufanı gibi konular işlenmiş.
 
 Daha vaktim var nereleri tavsiye edersin diye sorarsan:
  • Piazza Navona’ya yürüme mesafesinde bulunan Campo de Fiori Meydanı. Küçük barları var, meydanda öğlene kadar meyve-sebze pazarı kuruluyor, İtalyanlara karışmak için ideal.
  • Tiber Nehri üzerinde ufak bir ada var, Isola Tevere, gidilebilir, Adayı geçince Trastevere güzeldir.
  • Santa Maria Maggiore Kilisesi. Roma’nın en eski kiliselerinden biri, en eski mozaikler bu kilisede. Eğer vakit varsa tabii, yoksa bu kadar çok kilise gezmeğe gerek yok diyebilirsin.
  • Hotel Bernini’nin terasından muhteşem bir Roma manzarası görünüyor, Woody Allen To Rome With Love filmi çekimleri için Roma’ya geldiğinde bu terası çok beğenmiş. Otelin yemekleri biraz pahalı ama güzel.

Roma'da yeme içme

Uğruna ayrı bir post yapılması gereken bir konuya gelelim. İtalyan yemekleri, gezdiğim ülkelerin hepsini geride bırakır. Aslında bu konuda karşınıza daha çalışmış ve hazırlıklı çıkmayı düşünüyordum ama yemeklerin başdöndürücü etkisinden midir bilmiyorum çok fotoğraflandıramadım, restaurant isimlerini de bir kenara not edemedim Ama söylemeliyim ki, her nereye giderseniz gidin, Roma'da kötü bir yemek yemeniz pek mümkün olmayacaktır. Size sadece bir tavsiye: kilo ile pizza satılan yerlerden uzak durun, kilo ile olduğu için kalın hamurlu ve az malzemeli oluyor.
 
Zeytinyağlı- sarımsaklı, sebze ağırlıklı (özellikle mutlaka kızarmış enginarı denemelisiniz), az pişmiş ama lezzetli makarnaları, ince hamurlu pizzaları, mozerella peynirli başlangıcı ve bruscetta'yı denedik ben en çok pizzayı sevdim.
 
Biraz daha pahalı ama yine de meydanlardaki restaurantlardan şaşmayın çünkü gerçekten değer. 


 




 Kahve'nin İtalya'da yeri büyük, o kadar çok secenek var ki bizim bilmediğimiz, hepsi de birbirinden güzel ve makul fiyatlı. Ben nerdeyse hepsini denedim. Bir de İtalya'da değişik bir uygulama var eğer bir içeceği Bistro'da içersen, masada içmekten çok daha uygun fiyatlara içebiliyorsun.
 
Bir de "Aperativo" lu barlar oluyor yani  içeceğini alıyorsun yanında ücretsiz atıştırmalık bir şeyler ikram ediliyor. Sağdaki Spritz adındaki ünlü içkisi.

 Tiramisu'yu da çok sevdim, biz pasta gibi yapıyormuşuz, onlar genelde böyle kupta ve hafif kıvamlı yapıyorlar, bu hali gerçekten çok lezzetli.



Eğer süpermarket bulursanız - çok şanslısınız çünkü Roma'da çok yok - çok çeşitli yiyecek alternatifleri var.

Bir diğer tavsiye - Roma'da mutlaka bir Mc cafe'ye gitmeniz, biz önyargılı olup buraya gelip de Mc Donald'sa mı gidicez dedik ama son gün en güzel kahveleri orda içince niye daha önce gitmediğimize pişman olduk.



Umarım faydalı bir yazı olmuştur, bir sonraki Floransa postunda görüşmek üzere.